Türkiye’deki Yangınlarda İklim Değişikliğinin Rolü Hesaplandı

İklim değişikliğinin aşırı hava olaylarına etkisini inceleyen World Weather Attribution (Dünya Hava Olayları İlişkilendirme Girişimi, WWA) çatısı altında sekiz ülkeden 28 bilim insanının hazırladığı yeni bir analiz, bu yaz Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs’ta yaşanan orman yangınlarında etkili olan aşırı hava olaylarının şiddetinin ve yaşanma olasılığının, iklim değişikliği nedeniyle arttığını gösteriyor.
Türkiye’den araştırmacıların da katkı sunduğu çalışmaya göre, yangınların hızla yayıldığı üç gün boyunca yaşanan sıcak, kuru ve rüzgarlı hava koşullarının şiddeti, iklim değişikliği nedeniyle yaklaşık %22 arttı. Hesaplamalara göre, küresel ısınmanın olmadığı bir senaryoda 100 yılda bir görülebilecek bu koşullar, günümüzde iklim değişikliği nedeniyle 10 kat daha olası hale gelmiş durumda.
Bu yıl, bir milyon hektar ile Avrupa’da en fazla alanın yandığı yıl oldu. Haziran ayında, tüm Akdeniz havzası ülkeleri arasında en fazla orman alanının yandığı ülke ise Türkiye’ydi. İnsan hayatı söz konusu olduğunda da en ağır kaybı, 17 kişinin hayatını kaybettiği Türkiye yaşadı. Yangınlarda Kıbrıs’ta iki, Yunanistan’da ise bir kişi yaşamını yitirdi. Üç ülkede 80 binden fazla kişi tahliye edildi.
Araştırma, iklim değişikliği nedeniyle değişen hava koşullarının, günler, haftalar hatta aylar öncesinden bölgeyi yangınlara elverişli hale getirdiğini gösteriyor. Bulgulara göre, küresel ısınmanın 1.3°C’ye ulaşması, kış yağışlarını yaklaşık %14 azalttı. Daha az yağışlı geçen kışlar, yaz aylarında toprağı çok daha kolay tutuşur hale getiriyor.
Bilim insanları ayrıca bitkilerin tutuşmaya yatkınlığını artıran aşırı sıcak ve kuru hava koşullarını da inceledi. Sonuçlara göre iklim değişikliği buharlaşmanın şiddetini yaklaşık 18 kat, kuruma koşullarının bir hafta boyunca kesintisiz devam etme olasılığını ise 13 kat artırdı.
Yangınların hızla yayıldığı ilk üç gün boyunca görülen sıcak, kuru ve rüzgarlı hava koşulları da ayrıca analiz edildi. Buna göre, küresel ısınmanın olmadığı bir dünyada bu koşullar ancak 100 yılda bir oluşabilecekken, günümüzde iklim değişikliği nedeniyle her 20 yılda bir yaşanabiliyor. Böylelikle yangına elverişli hava koşulları yaklaşık 10 kat daha olası ve yüzde 22 daha şiddetli hale gelmiş durumda.
Çalışmada ayrıca yangınları kontrol altına almayı zorlaştıran güçlü kuzey rüzgarları da incelendi. Sonuçlar, yüksek basınç sistemlerinin yarattığı bu rüzgârların da iklim değişikliğiyle şiddetlendiğini ortaya koyuyor.
Bilim insanları, Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs’ın yangın yönetimi stratejilerinde de eksiklikler olduğuna dikkat çekiyor. Ülkelerin yalnızca çıkan yangınları söndürmeye odaklandığını belirten araştırmacılar,yangınları önlemeye yönelik stratejilere daha fazla önem verilmesi gerektiğini vurguluyor.
“Akdeniz için Karanlık bir Tabloyla Karşı Karşıyayız”
İstanbul Teknik Üniversitesi Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü’nden Dr. Bikem Ekberzade İklim Masası’na Türkiye’ye dair yaptığı değerlendirmede ise şu noktalara değindi:
“Bu hızlı analizde, iklim değişikliğinin Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs’ın yangın sezonlarında yanıcılık, tutuşabilirlik ve yanma şiddeti üzerindeki etkilerini inceledik. Bu faktörlere, insan kaynaklı yangınları da eklediğimizde, bölgenin ormanları ve doğal alanları için oldukça karanlık bir tabloyla karşı karşıya olduğumuz görüyoruz. Analizde bu üç ülke için ortaya koyduğumuz bulgular, aslında Güney Avrupa genelinde, Akdeniz iklim kuşağı için de geçerli.
Daha Yıkıcı Yangınlar Olağan Hale Gelebilir
Türkiye’de 2025 yangın sezonunda çıkan yangınların neredeyse tamamı insan kaynaklıydı. Çoğu orman dışı alanlarda başladı ve kısa sürede yakınlardaki ormanlara sıçradı. Orman Genel Müdürlüğü verilerine göre Türkiye’de Haziran ayında çıkan 612 orman yangınının 499’u tarım arazisinde başlayarak hızla ormanlık alanlara yayıldı.
Bu durum, değişen iklim koşullarında ‘orman-insan etkileşimi’ kavramını gündeme getiriyor. İnsan yerleşimleri, yollar, evler, tarımsal ve endüstriyel tesisler, ormanların içine doğru yayıldıkça ve iklim değişikliği nedeniyle meteorolojik koşullar da yangına daha elverişli hale geldikçe, yalnızca daha büyük değil, aynı zamanda daha sık ve daha şiddetli yangınlarla karşı karşıya kalacağız.
Bitki örtüsünün kuru, rüzgarların ise güçlü olduğu koşullarda özellikle insan kaynaklı tek bir kıvılcım, kısa süre içinde kontrol edilmesi güç bir orman yangınına dönüşebiliyor. Isınan bir dünyada, şehirlerle doğal alanların giderek daha fazla iç içe geçmesi, daha büyük, daha yıkıcı, can kayıplarına yol açan yangınların daha olağan hale gelebileceğine işaret ediyor.
Yangın Hortumu gibi Olaylara Daha Sık Rastlanabilir
İncelediğimiz arazinin topografyası oldukça karmaşık. Bu durum yangınla mücadeleyi zorlaştırmakla kalmıyor; yangınlar daha uzun süre devam ettiğinde, kendi dinamikleri mikro ölçekte daha riskli koşullar yaratabiliyor. Yani aslında iki yönlü bir tehditle karşı karşıyayız: Bir yandan iklim değişikliği, koşulları yangına daha elverişli hale getiriyor, diğer yandan bu koşullar yangının yayılımını ve yapısını değiştirerek riski büyütüyor.
Örneğin bu yıl Türkiye’de bir yangın sırasında oluşan yangın hortumu, bir ilk müdahale ekibinin kamerasına takıldı. Bu tür sıradışı olayların daha sık görüleceğini ve öngörülemezliğin de artacağını düşünüyoruz. Bu yaz Eskişehir’deki yangında da rüzgarın yön değiştirmesi, itfaiyecileri yangın alanına hapsederek 10 görevlinin yaşamını yitirmesine neden oldu. Tek başına bu olay dahi, 2025 yangın sezonunun ne kadar ölümcül olduğunu gösteriyor.
Yangın Sorunu Daha Fazla Uçakla Çözülemez
Aslında 2021 yılındaki yangınlardan çok şey öğrenildi; hem hazırlıklar arttı hem de yangınla mücadelede ciddi bir deneyim birikti. Ancak bu yıl, biz bilim insanlarını bile şaşırtan bir durum yaşandı: Bu sene Türkiye’de orman yangınları, yanan alan büyüklüğü olarak, beklenmedik şekilde haziran ayında zirve yaptı. Oysa bu bölgede yangın mevsiminin en yoğun yaşandığı dönem, genellikle temmuz ortasından ağustos ortasına kadar olan dört haftalık sürece denk gelir. Ama bu yıl en şiddetli yangınlar haziranda başladı ve üstelik yangınlar aynı anda birçok farklı noktada çıktı. İşte bu, hazırlık düzeyi ne olursa olsun, ülkenin ulusal kaynaklarını zorlayan bir sürpriz faktör oldu. Böyle bir mesele sadece daha fazla uçak veya araç gereç almakla çözülemez.
İklim Değişikliği ve İnsan Etkisi Öngörülemezliği Artırıyor
İklim değişikliği, yangınların bu kadar hızlı yayılmasının, bu denli şiddetli ve öngörülemez olmasının en büyük nedenlerinden biri. Ancak çoğu yangının insanlar nedeniyle çıkması öngörülemezliği artırıyor.
Yangının doğal nedenlerinden olan yıldırımı tahmin etmek mümkün; üstelik beraberinde yağış veya nem getirir, bunlar da yangını kısıtlar. Ama yangın insan eliyle, kuru ormanlık alanlarda veya yakınlarında başlarsa, öngörülemezlik artar. Eğer rüzgar da çok şiddetliyse ve eşzamanlı olarak ülkenin farklı yerlerinde başka yangınlar da çıkarsa, bu büyük bir sorun yaratır. Türkiye’de ve mevsimsel yangınlara alışkın tüm ülkelerde bugün karşı karşıya olunan durum, bu.
Asıl Önemli Olan Yangın Çıkmadan Önce Alınacak Önlemler
Türkiye’de yıllar yılı Toros Dağları’nda dolaşan yörük keçi çobanları, ormanlardaki yakıt yükünü de azaltırdı. Ayrıca orman köylüsü olarak bilinen ve devlet tarafından desteklenen köylüler vardı. Bu köylüler adeta Anadolu yarımadasının yangın gözetleme kuleleri gibiydiler. Türkiye yüksek rakımlı, çok dağlık bir ülke; bu nedenle dağ köylüleri, orman yangınlarının önlenmesinde kritik rol oynardı. Asıl önemli olan yangın çıktıktan sonra yapılacaklar değil, yangın çıkmadan önce alınacak önlemler. Burada da yerel bilginin değeri ortaya çıkıyor.
Bu yerel bilgiyi yeniden canlandırarak, köylülerin yeniden ilk müdahaleciler haline gelmesi sağlanabilirse, yüksek şiddetli yangınları orta ya da düşük seviyelere çekmek veya en azından yanma alanlarını sınırlamak, kasaba ve köyleri yutmasını engellemek mümkün olabilir.
İklim değişikliği bu şekilde devam ederse, giderek büyüyen yangın alanlarıyla karşı karşıya kalacağız. Daha da önemlisi, yangınların geri dönüş süresi kısalacak – yani yangınlar daha sık yaşanacak. İklim verileri, yüzyıl sonuna kadar böyle bir gidişata işaret ediyor.”